İthaki Yayınları Türkçe Edebiyat Dizisi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

''İthaki Türkçe Edebiyat dizisi'' yerli edebiyat okurların ilgi odağı olmayı başarmış, kitlesi tarafından beğeni toplayan dizi, kitapseverlerini yeni kitaplarla buluşturmaya devam edecek.

Devamı gelecek olan Türkçe Edebiyat dizisi işte bu şekilde yayımlanıyor;

 

1. Geçmiş Olsun (Birol Tezcan)

Hastaneler umudun ve kederin, yaşamın ve ölümün birbiriyle tanıştığı, birbirine karıştığı mekânlar. Bazen bir müjdeyi duyurmak, bazen de yıkıcı bir kaybın haberini vermek için telaşla adımlanan hastane koridorları… Bu koridorlarda kendi derdinden birbirini görmeyen ya da kendi derdini unutup başkasının acısına içlenenler, hastalar, doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar…

 

2. Gerisi Pek Mühim Değil (Onur Güzeldiyar)

Sıkılan, çalışan, yorulan, vuran, vurulan, sıkıldıkça faça atan, sinirlerine hakim olamayan, nezaretlere alınıp sorgulanan, birahanelerde ağzı kusmuk kokulu kadınları öpmeye çalışan, sevilmeyen, dışlanan, tehlikeli sanılan, adam olamayan, matiz olan, bali koklayan, kova yapan, bong hazırlayan, patlayan, çatlayan, ağlayan, aldatan, aldatılan, rezil olan, daha çok rezil olan, yanılan, yanılan, hep yanılan, duvarları kağıt, spreyleri kalem sanan, kalpleri daima kırılan kim varsa, yemiştir artık o meyveden.

 

3. Kırgınlık (Nihan Kaya)

 

“Derdimi, bulduğum bütün kâğıtlara yazdım. İstasyondaki bütün kâğıtları bir bir doldurdum, mühürledim, yolladım. Derdimi benim gibi ücra yerlerde, benim gibi üç kelama muhtaç penceresiz denizcilere, çatı katlarını mecburiyetten mesken tutmuş, benim gibi üç kuruşa muhtaç sersefil romancılara, üç adım için üç takla atan bîçare habercilere yolladım. Olur da bir gün bir duvarda, bir kitapta, bir cam yahut bez parçasında bu yazdıklarıma rastlayacak olursanız, lütfen sesime kulak verin. Ben Osman Ali. On dokuz yaşındayım.”

 
4. Sefer (Murat Başekim)
    
 

Murat Başekim, Sefer'de bir intikam öyküsüne davet ediyor bizi. Tuhaf bir yetimhaneye kapatılan gençlerin zalim dünyaya karşı zorlu bir mücadeleye nasıl giriştiklerini, hayal güçlerini cesaretleriyle nasıl birleştirdiklerini anlatıyor.

Bir ucu klasik serüven edebiyatına, bir ucu görkemli Viking destanlarına açılan bu öykü, hepimizin içindeki o maceracı ruhu, fırtına ve karanlığa doğru unutulmaz bir sefere yolluyor.

 

5. Gök Derinin Altında (Nazlı Karabıyıkoğlu)

 

"Siz bizi çizdiniz tarihten gününüze doğru, sfenkslerimizi yaptınız. Tabutumuz yoktu. Vahşiliğimizi bölüştürdük, yeryüzünün tüm kadınlarından paralel. Yüzlerine gölge düşmesin diye hepsine içimizden, derimizden bir amazos koyduk. Hayvanları kattık organlarımıza, karnımızdan yararken çocuğu hep hayvanlara benzettik. Ben sürüldüm, ormanımızda tektim. Hem eri, hem dişiyi sen taşı dediler.”

 

6. Kırk Evin Delisi (Başak Daşman)

 

 

“Sevgilinin failini tanıyorsun. Uzun boylu, esmer, evli, iki çocuk babası… Yüzünde bir doğum lekesi var, hafif kızılımsı. Bir ülke ya da bir şehre benziyor, hatırlamadığın… Arkandan bakıyorum. Boynunda çapraz asılı çantan. Rüzgâr saçlarını savuruyor. Terlemişsin ve biraz da korkmuş. Adımların söylüyor. Sevgilinin failinin peşine düştün yine…Öldürecek ya da affedecek biri yoksa, ya dünyanın kendisiyse her gece sokaklarda aradığın. Dünyanın kendisiyse...”

 

7. Kara Kara Kapkara (Işın Beril Tetik)

Günahlarla birlikte çıkılan yolculuklar, kılıfına uydurulmuş korkunç arzular, insan kılığındaki iblisler, Anadolu'nun kalbindeki kâbuslar, modern şehrin dar sokaklarında gezen habis ruhlar, arafta kalmış insanlar… Işın Beril Tetik'ten, karanlığın gerçek sesine kulak vereceğimiz, dehşetin melodisini duyacağımız korku öyküleri.

 

8. Buğu (Nihan Kaya)

Başka bir yüzyıldanmış gibi konuşan, zarafet timsali bir İstanbul beyefendisi, Yasef. “Ömrümde becerebildiğim tek şey, bir kadını sevmekti,” diyor. Çocukluğundan beri sevdiği kadın, Nur, Filistin savaşının ortasına doğmuş, sevdiği herkesi bu savaşta kaybetmiş, köklü bir ailenin tek oğlu olan Yasef gibi sevgi, ihtimam, eğitim göremeden büyümüş, yabani huylu bir aktivist. Değer verdikleri her şey, birbirine ters.

 

9. Özgürlük Şarkısı (Ahmet Kırkavak)

Özgürlük Şarkısı, hınzır, kör bir kütüphanecinin zihnindeki labirentte kaybolmayı göze alarak dolaşmaktan çekinmeyenlere melodilerle bezenmiş bir yolculuk. Geçmişin artık geri gelmesi mümkün olmayan kömür karası hüzünlü anılarından sonsuz kadar uzaktaki başlangıca, küf kokan yaşlı sinema salonlarından Oğuz Atay'ın daha önce geçtiği ve hala ayak izlerini taşıyan istasyona götürüyor.

 

10. Matruşka Park (Uğur Sencer)

“Arka balkonun demirlerini açarak çıktım. Az bir şey yürüyerek dörtyol kavşağındaki güzel parka geldim. Hava kararmıştı ama hâlâ parkı kullananlar vardı. Soğuk da olsa dondurma yiyenler, çekirdek çitleyenler, gençler, akşam yemeklerini erken alan yaşlılar. Sivilceli bir oğlan kitap okuyor, okul üniformalı iki Rus kızı aralarında kıkırdaşıyordu…

 

11. Tılsım-ı Kudret (Göktuğ Canbaba)

Göktuğ Canbaba, sonsuz kudretin peşindeki bir Osmanlı şehzadesinin, tarihi sırların izini süren sıradışı bir maceracının ve öte diyarlara fısıldayan bir muska üstadının öyküsünü Tılsım-ı Kudret'te bir araya getiriyor. Mezopotamya'da doğan bir efsane İstanbul'daki bir antika dükkânının duvarları arasına süzülüyor. Büyülü muskalarla açılan kapıların ardında, dehşeti yanlarında getiren davetsiz misafirler beliriyor.

 

12. Mevt Tek Hecelik Uyku (Feryal Tilmaç)

Feryal Tilmaç Mevt Tek Hecelik Uyku'da sakin ama yakıcı, derin ama yalın bir dille insanlık hallerine ayna tutuyor. On dokuz öyküde sokaklar, apartman girişleri, arka bahçeler, iş çıkışları, vapurlar, ağaçlar, banklar, kafeler bir dekor olmaktan çıkıp öykülerin karakteri haline geliyor. Şehrin kalabalığında eriyen, tükenen insanın hisleri, varoluş mücadelesi yankılanırken her yerin bir savaş alanı olduğu görülüyor. İnsanın kendiyle, ailesiyle, sevdiğiyle, duygularıyla, geçmişiyle verdiği savaşların ne kadar yıkıcı ve aynı zamanda ne kadar gerekli olduğu gözler önüne seriliyor.

 

13. Şantiye Gürültüsü (Devrime E. Alkış)

İnsanı tüketen hırslar, kıskançlıklar, iftiralar ve düşmanlıklardan korunmak için klasik müzik notalarına ya da kitapların harflerine saklanabilir mi?
Kaybeden olmayı kabul ettiğinde bütün bunlardan kurtulabilir mi?

Alkış, bu ikinci kitabında şantiyeye dönen günlük hayatın içinde bu soruları sorarken insan sesini arıyor. Gürültü sokaklarda, gürültü kulaklarda, gürültü beynimizde patlıyor.

 

14. Yeryüzü Müzesi (Bilimkurgu Kulübü)

“Bilimkurgu Kulübü'nün, Türkiyeli yazarların bilimkurgu öykülerinden oluşan bir antoloji hazırlıyor olmasına çok sevindim. Bu zor zamanlarda tüm yazarlar, yaratıcılık ilkesine bağlı yaşayan diğer yazarlardan ve bu yazarlara, finansal beklentilerin zincirlerinden kurtulmaları konusunda destek veren yayınevlerinden güç alırlar. Her birimiz, dünyanın dört bir yanında, büyük bir karanlıkta yolumuzu bulmaya çalışıyoruz diyebilirim. Böyle eserler en ihtiyaç duyduğumuz vakitlerde yakılan, etrafımızdakileri ve gitmemiz gereken yolu aydınlatan lambalardır. Bu lambaların yakıtı da hayal gücüdür. Türkiyeli okurlarım, dostlarım ve yoldaş yazarlar, bu ışığın yanmasına vesile olduğunuz için size teşekkürü borç bilirim.”

Ursula K. Le Guin

 

15. Disparöni Ya Da Yaşama Korkusu (Nihan Kaya)

Disparöni ya da Yaşama Korkusu birbirini çok uzun zamandır tanıyan Feraye ve Cem'in iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Modern bir Eugenie Grandet olan Feraye, Don Juan olan Cem. Herkesin sahte olduğu bir dünyadan kendini sakınarak kendine sadık kalmaya çabalayan Feraye;aynı sahte dünyaya başka bir yöntemle, şov yıldızı olarak ve bu dünyayla onun tam içinden alay ederek başkaldıran Cem. Disparöni ya da Yaşama Korkusu, Feraye ve Cem'in hem ayrı ayrı dünyayla, hem de birbirleriyle kurdukları ilişkideki birleşme sancısı. Biri ne beklediğini bilmeden hep bekliyor; diğeri ne aradığını bilmeden hep arıyor. Biri düşünüyor; diğeri yapıyor.

 

16. Kırgın Çocuklar Mevsimi (Aysel Sağır)

Acıların başka acılara karıştığı, gökyüzünün bildiğimiz gökyüzü gibi parlamadığı zamanlarda konfeksiyon işçisi bir gencin hapishaneyle ve sistematik şiddetle tanışmasını, oğlundan başka kimsesi olmayan yalnız bir annenin hayata tutunma çabasını tüm çıplaklığıyla ve sertliğiyle gözler önüne seriyor Kırgın Çocuklar Mevsimi.

 

17. Disko Topu (Ayça Güçlüten)

Çıkmaz sokakların ve mutlu sonla bitmeyen masalların da kahramanları olur. Efendilerle, çiçeklerle, patronlarla, komşularla, dikenlerle, devlerle, Nene'yle, ağaçlarla, susamlı akide şekerleriyle, cücelerle, yoldaşlarla, kardeşlerle dolu bir hayatın içinde o hep kendine ait tek parçanın peşinde: Küçük'ün. Dünya dönüyor. Disko topu dönüyor. Döndükçe bir şeyler değişiyor. Birileri gidiyor, birileri dönüyor...

 
18. Duvar (Soner Sert)
      
 
Çevresel koşulların ve sistem baskısının tam odağına yerleşip, kalın duvarların altında ezilmeden yaşamaya vekendi olarak kalmaya çalışan bireylerin umuduna, öfkesine ve hüznüne odaklanan Soner Sert, hayatın karşısında savunmasız kaldığının farkında olmayan karakterleri resmediyor. Gerçeklikle bağını koparmadan, güne ve güncele dair "bizden olanların" anlatıldığı öykülerde, hayatın ve sanatın göstergelerine sığınan anlatımıyla Duvar, acısı derinde olanın yüzeyde anlatılamayacağını ve anlaşılamayacağını göstererek en derine indiriyor okuru.
 
 
 

“Zamanı düz bir çizgi gibi düşünmeyi bırakmalısın. Hayır, o ilerlemiyor. Tam tersine, bizi hapseden bir zindandan ibaret. Geçmiş, gelecek ve şimdi aynı anda buradalar. Vakit, bir kavanozdaki balığın içinde dönüp durduğu sudan ibaret. Balık istediği yöne doğru gidebilir: İlerlediğini zanneder, sonsuzlukta kaybolmaktan korkar; fakat görebileceği en son nokta kavanozun cam duvarlarıdır. Bir görünmezliğe toslar kendini. Zamanı anlamak istiyorsan, kavanozun dışında nefes almayı öğrenmelisin.”

 
20. Gizli Özne (Nihan Kaya)
   
 

Matemli bir evde bir çift kahve fincanı kırılır ve biri genç, biri yaşlı iki kadının zihninde iki farklı geçmiş canlanır. Şaibeli bir şekilde hayatını kaybeden Reha'nın nişanlısı Revnâ, yetiştirme yurdunda büyümüştür ve üç yaşında yaşadığı korkunç deneyimi geçmişinden kaçarak unutmaya çabalıyor, yüzleşemediklerinin bedelini nöbet geçirerek ödüyordur. Oğlu Reha'yı ansızın kaybeden ve “Gizli Özne”nin anlattığı Bihter'se bir ailenin içinde büyümenin ağırlığını doktorların çözemediği bir yöntemle hafifletecektir.

 

21. Balık Nefesi (Nil Sakman)

Söylenmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecek cümleleri içinde bir umut gibi büyütenler, kendini yollara vuranlar ve bütün bir edebiyat tarihinden beslenen karakterler yol arkadaşı oluyor. Aslolanın yol ve yolculuk, varılan yerin yeni yolculuklar için bir durak olduğuna inananların, bu düzenin kurallarına uyamayanların, kendi hayatlarının kahramanı olurken arkasında bıraktığı izlerle böbürlenmeden mütevazı bir dünya kuranların öyküleri.

 

22. Aradım Yaz Dediniz (Feryal Tilmaç)

“Meleklerin kanatları olur, duymuştun. Seninkinin neden yok merak ediyorsun. Sorsan söyler mi? Söylemez. Yine de şansını denemekten asla vazgeçmiyorsun. Kanatları olsaydı belki de sevmezdin bu kadar. Melekleri melek yapan bile eksiklikleridir kim bilir. Bildiğin mükemmelcilik oynayanlardan bıktığın, usandığın. Ruh ardiyende birikmiş, tozlanmış, kurumuş, çürümüş bir yığın. Uzun gecelerde temizlik umuduyla didik didik ettiğin; tükendiğin, yıldığın. Gösterişsizliğiyle büyüleniyorsun. Kendini sakladıkça, büsbütün yörüngesine oturuyorsun. Artık sırtından itmesine gerek olmadığını anlıyor. Parmaklarının temasını hissetmiyorsun. Gereksiz dokunulmasından hoşlanmadığını biliyor.”

 

23. Süreyya (Nil Sakman)


“Ve öyküsü sessiz kalmış, kendi kendine yitip gitmiş diğer tüm kadınlar”ın coğrafyasını, alelade ya da olağanüstü tüm oluş hallerini işliyor. Kadınlığın ön bahçesinde kabul edilebilir oyunlar oynarken arka sokaklarında aynı kadınlığın en kuytuda kalmış düşüncelerini gün yüzüne çıkarıyor. Sıra dışı, meydan okuyan, direnen, pes etmeyen, bağıran ya da sessizliğe boğan bir kadının kendi gökyüzünü aydınlatmak için yıldızlarını göğe taşıması da denilebilir Süreyya'nın yaptığına. Ruhu cinsiyetsiz, bedeni kadın olan, bütün ayrımcılıkları reddeden birinin kendi olabilmek ve olduğu hali koruyabilmek adına en yakınlarına karşı verdiği mücadelenin öyküsü.

 

24. Beceriksiz (Halit Emrah Dimici)

Rüzgar, sistemin dışladığı, modern hayatın yabancılaştırdığı, kendi kabuğuna çekilmiş biridir. İş dünyasının vahşi ortamından kaçmaya çalışırken birden karşısına çıkan bir teklifle kendisini büyülü, karanlık ve kaçışı olmayan bir planın içinde bulur. Gölgelerin özel bir anlam taşıdığı kabuslarla dolu yaşamının sınırlarını aşıp bambaşka bir dünyanın kurallarına göre yaşamak zorundadır artık ama o hep arada kalan biri olacaktır. Yeraltı ile yerüstü arasındaki mücadelede, gizemli dünyaların ve akıl sır ermez varlıkların karşı karşıya geldiği bir savaşın ortasında kalan Rüzgar, dünyanın kaderini değiştirecek bir rol üstlenecek ve bu uğurda birçok şeyi feda edecektir. Şeytan'ın bile tahtından edildiği büyük bir savaşta, Rüzgar gibi sıradan birinin, bir “Gölge”nin, bir “Beceriksiz”in ne işi olabilir?

 

25. Esneyen Adam (Feryal Tilmaç)

Feryal Tilmaç, Esneyen Adam'da insanların içindekini dışarı dökme yöntemlerini odağına alıyor. Nasıl var olduğumuzu, varlığımızı nasıl başkalarına gösterdiğimizi ve bunu yaparken nelerden fedakârlık ettiğimizi kendine has üslubuyla gösteriyor. Sanat ve hayatın değirmeninde öğütülen insanın un ufak olması, zerrelerinin göğe yükselmesi ve dağılması ama her şeye rağmen bütün olan, direnip yüzyıllar öteye aktarılan bilinci vurgulanıyor. Sanat ve hayat zıddı olmayan iki kavram olarak her insanda ve her çağda farklı derecelerle kendilerini bir gösterip bir kaybolurken, Feryal Tilmaç geleceğe notlar alıyor. Bizi de şahit tutuyor: İnsan vardı, hayat vardı, sanat vardı ve hiçbiri vazgeçmeyecek olmaktan. Aynılaştığımız yerlerden nasıl farklılıkların oluştuğunu ve bunların ne kadar yaratıcı aynı zamanda yıkıcı olabileceği anlatılıyor Esneyen Adam'da.

 

26. Kara Havadisler Kervanı (Ayhan Koç)

 

İlk roman, ödül alan yazar Ayhan Koç, Kara Havadisler Kervanı'yla öykücü olarak da rüştünü ispat ediyor. Yazar, ilk öykü kitabı Kara Havadisler Kervanı'yla sıra dışının ayaklarının yere sağlam basabileceğini, sıradan olarak adlandırılanların hiç de basit olmadıklarını gösteriyor. Aforizmalardan arınmış, hicivle harmanlanmış, her öyküde karaktere ve atmosfere özgü farklı bir dil kurarak üslupçu olduğunu da kanıtlıyor.

 
27. Ufkun Öte Yanı  (İrem Uzun Hasanoğlu)
   
 
Yazar olmak arzusunda genç bir adam hayranlık duyduğu büyük yazarın asistanı olur ve dostluğunu kazanır. Yazar Refika Karahisar asistanı Aren'le elyazmalarını paylaşırken yazma sırlarını ve edebiyatın arka bahçelerinde dönen dolapları da anlatır. Bunların yanında Aren'in ellerine büyük bir sırrı emanet eder. Bu sırrın peşindeyse çok fazla kişi vardır ve Aren aniden kendini yapayalnız bulur. Sırrı korumaya, hayalini kurduğu kitabını yazmaya ve etrafındaki esrarengiz olayları çözmeye çalışırken İstanbul'dan Kıbrıs'a, Edirne'den Yunanistan'a savrulur. Aynı denize kıyısı olan insanların birbirine hiç değmeyen hikâyeleriyle yüzleşir. Kitaplara konu olacak, yüzyıllarca anlatılacak büyük bir aşkın trajedisiyle karşılaştığı an kendisini de tahmin etmediği sürprizler beklemektedir.
 
28. Gücenmedim Dersem Yalan Olur  (Başak Buğday)
  
 
Pazar günleri konser programını yönetmesi ve yaşça benden çok çok büyük olması dışında hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Şimdi olsa internete girer, sabah kahvaltıda kaç zeytin yediğinden; geçen sene tatilde giydiği lacivert mayosunu kaç liraya aldığına kadar her şeyi, iki dakikada öğrenebilirdim ama o zaman internet falan yok. Arama motoru olarak ansiklopedi kullandığımız yıllar. Biri hakkında bilgi sahibi olmamız gerektiğinde mahallede tahkikat yaptırmak dışında başka olanağımız da yok. İşte, Hikmet'i bu mümkünsüzlükler içerisinde; fakat kalbimin tüm imkânları ile seviyordum.”

 

29. Kadın Kürkünde Rüya (Nazlı Karabıyıkoğlu)

Uçak kazasında parçalanan bir kadını hızlıca bedenin ve ruhun tamir edilip yaratıldığı “Yeniden Diriliş Evi”ne yetiştirirler. Kadının, vücudu birleştirilirken zaman yolculuğu da başlar. Sait Faik'le Ada'daki sohbetten Balzac'ın yazdıklarını karıştırmaya, Hrant Dink cinayetinden Virginia Woolf'un intiharına değin uzanan zaman kırılmalarıyla ruhunun mayası mı şekilleniyordur yoksa insanlık yeniden mi yaratılıyordur? Diriltilip yeniden dünyaya gönderilecek kadınla uçağa binen kadın artık aynı kişi midir?

 

30. Hissiz Kumpanya (Volkan Yalçın)

Yakın geleceğe atılan keskin bir bakış, bildiğimiz dünyada bilmediğimiz numaralar, elektronik cüzdanlara aktarılan kôinler, şokatar tabancalarla edilen intiharlar, geçmişi yakalayan kasklar, videoportlar, monokopterler, şirket cennetleri, mikrocehennemler, YeniYaşamcılar, baş imamlar ve halifeler…

Bilimkurguyla distopyanın kesiştiği noktada, bazen günümüzde bazen biraz uzakta, daha acımasız, daha mekanik, daha karanlık bir dünya: Hissiz Kumpanya.

 

31. Boşlukta Uyanmak (Burak Parmaksız)

Buraya nereden, nasıl ve ne şekilde getirildikleri bilinmeyen; katillerin, şizofrenlerin, masumların, sadistlerin ve dünya çapında aranan suçluların yaşadığı, geçmiş kavramının olmadığı bir akıl hastanesi. Buradan kurtulmanın tek bir yolu var: Kaçmak! Hastanenin çevresini saran kalın duvarları aşıp, boşlukta yok olmak! Mikail ise buna cesaret edebilecek tek kişi. Fakat duvarların arkasında ne var? Burak Parmaksız Boşlukta Uyanmak adlı romanı ile okuru bu kez içinden çıkılması olanaksız bir çukurun içine sürüklüyor.

 

32. Ayağına Taş Değmesin (Birol Tezcan)

“Sustu. Bana baktı. Dinlediğime kanaat getirdi belki. Belki de ben öyle sandım. Sustu. Pencereden dışarı baktı. O bakınca ben de baktım. Dağlar geçti uzaktan. Ağaçlar geçti yakından. Sanki anlaşmışız gibi, sanki mizansenmiş gibi, aynı anda birbirimize baktık. Ben sustum. Bir yudum daha aldı içkisinden. Bana baktı. Beni görmeden baktı. İçime baktı. Ya da benden öte bir şeye baktı. Benden öte bir yere baktı. Ben yokmuşum gibi anlattı. Bana anlattı. Benden öte anlattı. Uzun bir ağıt gibi anlattı.”

 
33. Süreyya’nın Saatleri (Kerem Görkem)
 

Geçmişle hesaplaşmanın ancak geleceği kurmakla mümkün olduğu dünyada, şimdiki zaman ne işe yarar? İlk kitabı Aile Fotoğrafı ile adını duyuran Kerem Görkem, yeni romanında sıradan bir karakterin üzerinden gündelik hayatı anlatıyor. Kapıcı Süreyya, sıradan olduğu kadar sıradışı da: Çöp alıp aidat toplarken gözlemcilik yapıyor, kent ve kentlilik üzerine düşünüyor.

 

34. Gölgesiz Matiz (Bülent Ayyıldız)

Perdedeki gölgeler aynı insan gibi ses çıkarıyordu. Hayalînin ustalığına verdiler. Aniden kocaman bir canavar belirdi perdede. İnsanlar bunu da gerçek mi değil mi ayırt edemediler; derken perde yırtıldı. Yanı başında Lami müstehzi sırıtmasıyla halka bakıyordu. Yırtılan bezin arkasından tepegözler, şahmaranlar, câzûlar, cinnîler, yılanlar, çıyanlar çıkmaya başladı. Halk ne olduğunu anlayamadı. Bu da neyin nesiydi. Tepegözler ağızlarından ateş saçmaya başlayınca bir vaveyla koptu. İnsanlar sağa sola kaçışmaya başladı. Acı bir seda kapladı meydanı. Ahali ne olduğunu anlamasa da can havliyle sağa sola kaçışıyordu. Kafalar kopmaya, işkembeler, bağırsaklar ortalığa saçılmaya başladı. Ortalık kan revan oldu. Lami kahkahalar atıyordu.

 

35. Nihan Kaya 2 Kitap Takım 

Nihan Kaya, çok ses getiren kitabı İyi Aile Yoktur'dan sonra, hiç farkında olmadan topluma uygun hâle getiriliş biçimlerimizi ve bu mekanizmanın hem toplumun hem de bireyin gerçekten var olabilmesini nasıl engellediğini anlatıyor. İyi Aile Yoktur'un devam kitabı olan İyi Toplum Yoktur, sünnet, nikâh, düğün, kına gibi törenlerin bize anlatılandan çok başka amaçlara dayandığını, her törenin aslında bir kurban etme töreni olduğunu savunurken, yine ezber bozuyor, doğru bildiğimiz inanışlarımızı altüst ediyor.

 

36. Beni Nereden Vuralım? (Zeynep Tuğçe Karadağ)

Öpülmeyen alnı vuralım, bulunmayan damarı
Görüşürüz derken görüşmeyeceğini bilmeyi,
Atılmış yüzüğün izini, gırtlaktan taşan çizgiyi,
Sevmediğimiz şeylere dönüşmeyi vuralım.

 

Hemen satın almak için TIKLA!



Kapat